Bu sabah İzmir’e Ege Üniversitesi’nde arkadaşlarımızla buluşmaya gidiyorum. Havaalanında biletimi bastırmak için görevliye gittiğimde bir hanımefendi 3 banko öteden gelip ben ortada bekliyordum dedi. Görevli sıra orada değil hanımefendi derken ben buyurun sorun değil dedim. Görevli rahatladı. Sonra sıra bana geldi. Görevli hanımefendi “kusura bakmayın lütfen” dedi. Ben de önemli değil vaktim vardı diyerek gülümsedim. Her zamanki gibi “daha önde koridorda var mı diye sordum.” “Yok ama ortanız boş orayı bloke edebilirim. Rahat oturursunuz dedi.” Çok teşekkür ederek ayrıldım. Şu an kollarım rahat oturup bunları yazıyorum:)
Ben zaman zaman kendimi karşımdakinin yerine koyamayan biriydim. Ne mi değişti? Öncelikle hayatıma bunun hatalı olduğunu gösteren bir eş ve Dayı’mın arkadaşları girdi.
Eşimle daha yeni görüşmeye başlamıştık. Bana bir ayakkabı hediye etti. Ayakkabı bana olmadı. Değiştirmeye gittik. Numarasını bulamayınca iade etmek istedim. Alamayız dediler. Ben tabi kanunları biliyorum ya “almak zorundasınız” derken ortalık gerildi. Eşim yanımdan ayrılarak dışarıya çıktı. Bu tip şeyler yaşamayı sevmediğini o kişinin suçunun olmadığını hatırlattı. Çok utandım. Ama kendime de yediremedim. Kızcağız buna benzer birden fazla olay yaşadı. Sabırla bazen kızarak ve tepki göstererek hata yaptığımı anlattı. Aslında haklıydım ama hakkımı savunmak için yanlış yöntem seçiyordum. Eğer bu tavrımda devam etseydim bir çok şeyi en önemlisi güzel karımı kaybetmiş olacaktım.
Bir gün Migros’a gittik. Bir kadın, görevliye bağırıyordu; “Sırada beklemek zorunda değilim. Yan kasa boş bunu açmalısınız”. Görevli kasayı açtı. Sonra çıkışta görevliyi ağlarken gördük. Eşim, tabi yanına gidip teselli etti. “Bak dedi nelere yol açıyoruz.” Hak vermemek elde değil. Onlar da insan ve insanları kırarak elimize bir şey geçmiyor. Tam tersi insanların kinini kazanıyoruz.
2015 yılında inbound 2015 konferansı için Boston’a gittim. Hayatımı bir çok yönden etkileyen bu konferansta daha çok gülümsemeyi de hatırladım. Eşim hep söyler “suratı asık kimseyle kimse birlikte olmak istemez. Gülümse!!!“ Boston’da son günüm yürümekten o kadar yoruldum ki suratım asık tabi. Parkta yürüyorum. Bir kadın bankta kitap okuyor. Kafasını bir an için kaldırdı bana gülümsedi, ben de başımla hafif bir selam vererek gülümsedim. Ne kadar medeni ve hoş bir davranıştı. Sonra akşam vakti daha da yorulmuş şekilde havaalanında check in bankosuna yaklaştım. 2 tane görevli vardı. Biri bıyıklı bir Türk. Diğeri siyahi bir kadın. Benim valizimse 47 kilo. Türk’üm ve kurnazım ya. Şu bıyıklı Türk’e Selamün aleyküm der sonra da senin işin de çok zor bu saatte burada çalışıyorsunla devam eder para ödemeden geçerim diye düşünürken, Siyahi kadının işi bitti ve next dedi. Bütün plan suya düştü. Surat asık gittim kadının ilk söylediği şey; kendi gülümseyerek, “neden gülümsemiyorsun” oldu. Tokat gibi geldi suratıma Hemen gülümseyip haklısınız dedim ve parkta yaşadığımı anlattım. Kısa bir sohbetle gülümseyerek teşekkür edip ayrıldım. Valiz kilosu fazla bile dememişti. Bu iki olay ve konferansta dinlediğim, (hikayesini sonra paylaşacağım,) Brene Brown beni çok etkilemişti.
Bir arkadaşım var. Hep %80 pazar payına sahip rakibini geçerek, %65 Pazar payına nasıl ulaştığını anlatır. Rakibi siyah ve beyazları yaşayan bir kişiymiş. Bu kötü demiyorum. Arkadaşımın söylediği şey çok kritik. “Müşterilerim ne zaman olumsuz bir şey söylese gülümseyerek yanıt verdim. Almasalar da teşekkür ettim ve asla suratımı asmadım. Rakibimse tepkili bir kimseydi. O tepki verdikçe müşteriler bana gelmeye başladı. Şu an %65 pazar payındayım.“ Bu hikaye hep aklımdadır.
Buna benzer çok sayıda hikayeyi hepimiz yaşamışızdır.
Ben hala yaşıyor veya kıyısından geçiyorum. Ama bilinçli ve sakin kalabildiğim anlarda aklımdan çıkartmadığım bir şey var. Gülümsemek ve Nezaket bana her zaman kazanç getiriyor.
Gülümseyelim ve Olumlu Bakalım. Çevremize de bunu yayalım